18 Aralık 2020 Cuma

NİÇİN NAMAZ KILMALIYIZ?? Şüphesiz bu soruya vereceğimiz cevapla binlerce gerekçe sıralayabiliriz. Biz bunların çok önemli gördüğümüz birkaç tanesini işleyeceğiz. Ailemizle ve çevremizle paylaşalım, inşaAllah istifadeye vesile olur. Cenab-ı Hakkın imandan sonra en çok önem verdiği ve Kur’anı Kerimde yaklaşık 100 kez emrettiği ibadet namazdır. Rabbimiz çeşitli vesilelerle namaz üzerinde ısrarla durmuştur. Diyebiliriz ki, Allahü Teâla kâinatı insan için, insanı da ibadet ve namaz için yaratmıştır. Kur’anı Kerimde defalarca “iman eden ve salih amel işleyen kimselerin kurtuluşa ereceği ve cennetlik olacağı” müjdelenir. İşte salih amellerin başı namazdır. Kuranı Kerimde Müddessir Sûresinin 40-44. ayetlerinde sekar cehennemine girenlere cennettekiler : Sizi sekar cehennemine sokan nedir diye soruyorlar. Cehennemdekiler de : Biz namaz kılanlardan değildik, yoksula yedirmezdik diyorlar.


Diğer iki farklı ayeti kerimede ise : “Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki, günahtan ve azaptan korunasınız.”
“Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım” buyuran Rabbimiz, çok açık bir şekilde var oluş gayemizi belirtmiş oluyor. (Bakara Suresi 21 ve Zâriyat Suresi 56)
Çevremize baktığımızda, bütün varlıkların bir vazifesi olduğunu görürüz. Güneş bizi ısıtmakta ve aydınlatmakta, hayvanlar etiyle, sütüyle, gücüyle, yumurtasıyla, balıyla bize hizmet etmekte, türlü türlü bitki ve sebzeler bizim için gıda olmakta, âdeta bütün varlıklar insanı memnun ve mutlu etmek için gece gündüz çalışmaktadır.
Bütün varlıkları bir gaye için vazifelerle donatan Rabbimizin insanı gayesiz, hikmetsiz, vazifesiz yaratması mümkün müdür? İşte bizim vazifemiz de, başta namaz kılarak ve diğer ibadetlerle Allah’a şükretmektir.
Yüce Rabbimiz, bize sayamayacağımız kadar çok nimetleri ihsan etmiştir. Sadece vücudumuz ve organlarımız, her organa ayrı ayrı ihsan edilen nimetleri düşünsek bile ne büyük lütuflara mazhar olduğumuzu anlayabiliriz. Amerika’da ayağı yürüyen merdivene sıkışıp kesilen bir çocuğa bir mahkeme, milyonlarca tazminat verilmesini kararlaştırmıştır. Bir böbrek nakli yüzbinlerce liraya mal olmaktadır. Bunların bedelini kazanmak için belki de binlerce yıl çalışmak gerekmektedir.
Namaz kılan huzurlu ve mutludur
Şöyle bir düşünsek : Gözlüğü, ayakkabıyı, elbiseleri yapanlara bir bedel ödüyoruz da, gözümüzü, ayağımızı, vücudumuzu yaratan Rabbimize bir bedel ödememiz gerekmez mi?
Rabbimiz sayısız organlarımızı, duygularımızı bize sonsuz lütfu ve keremiyle bağışlamış, bizden herhangi bir bedel değil, sadece şükür istemiştir. Bu hususta Rabbimiz şöyle buyurur :
“Beni zikir ve ibadetle anın ki, ben de sizi rahmet ve nimetle anayım. Bana ibadetle şükredin, sakın nankörlük etmeyin. Ey iman edenler! Allah’tan, sabırla ve namazla yardım isteyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara Suresi 152-153)
Yüce Allah’ın bizden istediği namaz, o kadar kolay, rahat, tatlı ve güzeldir ki, kim namazını düzenli olarak kılsa büyük bir huzur, sevinç ve mutluluk hisseder.
Bu muhteşem ibadeti terk etmenin ahirette acıklı azaba sebep olduğunu belirten Kur’anı Kerim, namazı, kabir ve Cehennem azabından kurtuluşa bir vesile olarak anlatır. Bu hususta verilen şu müjde ne kadar anlamlıdır :
“Mü’minler, kabir ve Cehennem azabından kurtularak, Cenneti kazandılar. Onlar, namazlarını Allah’tan korkarak, hürmet ve tevazu içinde ve tâdili erkân ile kılarlar.”(Mü’minûn Suresi 1-2)
“Namazı terk eden dinini yıkmış olur”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Namaz dinin direğidir, kim namaz kılarsa dinini ayakta tutar, kim terk ederse dinini yıkmış olur” buyurmuştur. Gerçekten de yaşanmayan bir din dünyada da, ahirette de bizi kurtarmaz. Demek ki namaz dinî yaşayışımızın direğidir. Namaz kılmayarak dini yıkılmış bir Müslüman olmayı kabullenebilir miyiz? Bunun için namaza dört elle sarılmamız gerekir.
Yine Peygamberimiz (s.a.v.), “Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir” buyurarak, namazın vazgeçilmez üstünlüğünü vurgulamıştır. Bugün namazı ihmal etmek, tembellik yapmak, üşenmek belki nefsimizin hoşuna gidebilir. Ama namazı terk etmenin bedeli çok ağırdır.
Beş vakit namaz Miraçta, doğrudan doğruya Allah c.c. tarafından emredilmiştir. Buna işaret eden Peygamberimiz, “Namaz mü’minin miracıdır” buyurmuştur. Bu yüzden namaz, Rabbimizle manen görüşmek, konuşmak, Ona derdimizi arz etmek, yardım istemektir.
Namaz Rabbimizle c.c. buluşmaktır. Bizler, her zaman en çok Rabbimizi sevdiğimizi söyleriz. O halde Yüce Rabbimizin huzuruna koşa koşa gitmek ve namazı coşa coşa kılmak gerekmez mi?
Namaz Rabbimizle dostluk kurmak ve iletişimde bulunmanın en önemli yoludur. Onunla dost olan, düşmanlarına ve dertlerine karşı çaresiz kalır mı?
Peygamberimiz (s.a.v.) namazı, “herkesin evinin önünden akan ve günde beş kez yıkandığı manevî bir ırmağa” benzeterek, “namazın kişiyi günahlardan arındırdığını” belirtir. Böyle muhteşem bir fırsatı değerlendirmek, yapacağımız en güzel uğraş değil midir?
Namazın büyük önemi yüzünden Bedir Savaşında Peygamberimiz (s.a.v) ve ashabı kendilerinden üç kat fazla olan düşmanla çarpışırken bile, üstelik cemaatle namaz kılmışlardır. Rabbimiz de onlara üç bin melekle yardım etmiş ve zafer ihsan etmiştir.
Namaz, savaşta bile ertelenmezse, ne zaman kazaya bırakılır?
Bir tane bile namaz kılmayan sahabe yoktur
Namaz çok önemli olduğu için savaşta, hastalıkta, yolculukta, yoğun iş ortamında, hatta yaralıyken bile kılınmıştır. Hz. Ömer (r.a.), suikasta uğradığı gün yaralıyken bile namaz kılmıştır.
Peygamber Efendimizin 100 bin sahabesi içinde bir tane bile namaz kılmayan yoktur.
Bu gerçekler ışığında, her şeye rağmen namaz kılmak için can atmamız gerekmez mi?
Ne yazık ki, nefis ve şeytan namaz kılmamak için bir sürü bahane uydurur. Söz gelişi, kimi insanlar, “Allah büyüktür, affeder” diye düşünürler. Oysa bu şeytanın bir oyunudur. Çünkü Yüce Allah c.c. Kendi Peygamberini bile namazla mükellef tutmuş, hatta teheccüd gibi ona özel bazı farzlar emretmiştir.
Kimi insanlar, “Daha gencim, yaşlanınca kılarım” der. Hâlbuki yaşlanıncaya kadar kalmaya kimin garantisi var? Üstelik uzun ömürlü olsak bile, ahirette gençliğimizden itibaren bize hesap sorulmayacak mı?
Bazıları da “Zamanım yok” der. Zamanı yaratan Yüce Allah’tır. Her şeye zaman bulup, namaza bulmamak olur mu? Acaba boş ve gereksiz konuşmalarla, faydasız televizyon programlarıyla ve telefonla meşgul olmakla kaybettiğimiz zamanları hesap ettik mi hiç?
Kimileri de, “Çalışmak da bir ibadettir” diye düşünür. Gerçekten de, çalışmak, ancak namaz kılmak, meşru bir iş yapmak ve güzel bir niyet taşımak şartıyla ibadettir.
Bazıları da namaz hiç bitmediğinden usanır. Oysa her gün yemek yeriz, su içeriz, havayı teneffüs ederiz, ama usanmayız, aksine lezzet alırız. Peki, ruhumuzun ve kalbimizin gıdası olan namazdan niye usanalım? Lezzet almamız gerekmez mi?
Biz yeter ki namaz kılmak isteyelim, Rabbimiz en zor şartlarda bile namaz için zaman ve imkân yaratır.
Yarına çıkmaya garantimiz yoktur
Dinimizin büyük önem verdiği namaz, maalesef büyük ihmale uğramaktadır. Beş vakit namaz kılan sayısı çok az olduğu gibi, bunlar arasında da sık sık kazaya bırakanlar vardır. Özellikle sabah namazı, uyku ve yorgunluk yüzünden ihmal edilmektedir.
Oysa Peygamberimiz (s.a.v), “Sabah namazının iki rekat farzı dünya ve içindekilerden hayırlıdır. Sabah namazını kılan Allah’ın garantisi altındadır” buyurmuştur. Namazı önemseyip beyin ve kalp saatimizi kurarsak, hiçbir vakit kazaya bırakmayız.
Namaza olan aşk ve şevkimizi arttırmak, sevgimizi ve şuurumuzu geliştirmek için çaba harcamalıyız. Kendimizi namaz konusunda okuyarak, dinleyerek, araştırıp yeni bilgiler öğrenerek geliştirelim. Çünkü namazsız geçen bir günümüz, bir vaktimiz bile olmamalıdır.
Eğer beş vakit namaz kılmıyorsanız, hiç ertelemeden hemen bugün başlayın. Çünkü yarına çıkmaya garantimiz yok. Eğer zaten kılıyorsanız, hiç kazaya bırakmayın. Hiç eksiksiz kılıyorsanız, daha mükemmel ve huşu içinde kılmak için çırpının. Ayrıca eşinize, çocuklarınıza ve çevrenize namazı anlatın, güzelce teşvik edin.
Cenab-ı Hak hepimizi, namazı dosdoğru kılan, çevresine örnek olan ve başkalarını teşvik eden müminlerden eylesin.
Yüce Rabbimizin Kuranı Kerimde Tâhâ Suresi 14. ayette "Gerçekten ben, ben Allah'ım, benden başka ilah yoktur; şu halde bana ibadet et ve beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl." buyurması ve Peygamber Efendimizin "Cennetin anahtarı namaz, namazın anahtarı ise abdesttir." hadisi şerifleri namazın önemini ifade etmektedir.
Namaz bütün Müslümanlar üzerine farz kılınmıştır. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) “Namaz ümmetime günde 5 defa farz kılınmıştır” diyerek namazın bizler için önemini ve gerekliliğini vurgulamıştır. Peki namaz hakkında bilmemiz gereken her şeyi biliyor muyuz? Müslüman olarak namaz hakkında herkesin bilmesi gereken bilgilerden haberdar mıyız? Namaza verilmesi gereken kıymeti, değeri veriyor muyuz? İşte bu soruların hepsini bir Müslüman olarak cevaplamamız gerekiyor.
Namaz, Peygamber Efendimizin; “İslam beş esas üzerine bina edilmiştir’ Hadisi Şerifindeki esaslardan birisidir. Beş esastan kast edilen ‘Farz Namaz’ günde 5 vakit olmak üzere toplam 17 rekâttır.
Sabah Namazı : 2 (Farzla birlikte 2 rekat da ilk sünnet namazı kılınır)
Öğlen Namazı : 4 (Farzla birlikte 4 rekat ilk sünnet 2 rekat da son sünnet namazı kılınır)
İkindi Namazı : 4 (Farzla birlikte 4 rekat da ilk sünnet namazı kılınır)
Akşam Namazı : 3 (Farzla birlikte 2 rekat da son sünnet namazı kılınır)
Yatsı Namazı : 4 (Farzla birlikte 4 rekat ilk sünnet 2 rekat da son sünnet namazı kılınır. Ayrıca vitir vacip namazı da son sünnetin akabinde 3 rekat olarak kılınmalıdır.)
Aklı başında, ergenlik çağına erişmiş, herhangi bir engeli bulunmayan her Müslümanın 5 vakit üzerinden (sadece farzlarını kılacak olsa) 17 rekat namaz kılması farzdır.
Her Müslüman ergenlik çağına girdiği andan itibaren namazla mükellef durumdadır. Namazın farz olması hükmü, kişinin ölmesiyle son bulur.Namaz, kulun Allah (c.c.) ile yakınlaşmasına bir vesiledir. Müslümanların amellerinin kabul olması ve rızkın bereketlenmesi de namazla mümkün olabilir. Eğer bir Müslüman maddi ve manevi huzura kavuşmak istiyorsa gene en güzel yol namazdır. Namaz, bir Müslümanın günah işlemesine engel olan bir kalkan gibidir. Yüce Allah (c.c.) Ankebût Suresinde : ‘Şüphesiz ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar’ buyurmuştur. Bu yönüyle de namaz nimetinin önemi bir kez daha anlaşılabilir.“
İbadetin ibadet olma özelliği, bize onu emir olarak algılama ve emri yapma niteliği kazandırıyor. Bu kulluktur. Yani bir ibadet emredildiği için yapılır. Başka hiçbir sebep aranmaz.
Fakat hiç şüphesiz her ibadetin kendine özgü birçok hikmeti olduğu gibi, namazın da birçok hikmeti vardır. Akıl bu hikmetleri arıyor, soruyor, sorguluyor ve buluyor. Ancak akıl da acizdir. Hepsini bilemeyebilir şüphesiz. Bu açıdan, aklın hikmet ve sebep üzerinde çok fazla vakit kaybetmeden; madem ki akıl sahibi bir insan olarak yaratılmışım; emri dinleyip insan olduğuma şükretmek için namazı kılmalıyım deyip teslim olması gerekir.
Namazın fert ve sosyal hayatımızda sayılamayacak kadar maddî ve mânevî fayda ve hikmetleri vardır. Bunlardan başlıcaları şunlardır :
1- Namaz Yüce Allah’ın emri olduğundan; namazını kılan kimse Allah’ın emrine itaat etmiş olur. Bu itaat onu Allah’ın rızasına ulaştırır. Allah’ın rızasına ulaşan, ebedî olarak huzur ve saadet içindedir.
2- İnsan, namaz vasıtasıyla Allah’ın c.c. kulu olduğunu idrak eder. Allah’ın kulu olduğunu idrak eden, yaratıkları sever, kendisini büyük görmez, gururlanmaz, mütevazi olur. Allah mütevazi olanları sever.
3- Namaz insanı kötülüklerden alıkoyar. Çünkü namazla günde beş defa Allah’ın huzurunda olduğunu hisseden insan, Allah’ın haram kıldığı şeylerden uzaklaşmak için kendinde güç bulur.
4- İnsan her an, her cihetten Allah’ın sonsuz nimetleri ve ikramları ile âdeta kuşatılmış vaziyettedir. Namaz kılan insan, Allah’ın sonsuz nimetlerle ikram edişini takdir etmiş, Allah’a şükretmiş olmaktadır.
5- Dünyanın sıkıntı verici ve olumsuz şartları, bazen insanı boğmakta, içinden çıkılmaz bunalımlara yol açmaktadır. Namaz vasıtasıyla kendisini Allah’a teslim eden insan, hayatın ağır yüklerinden Allah’a sığınmış olmaktadır. Allah’a sığınan insan huzur bulmakta, olumsuz şartların verdiği elem ve ümitsizlikleri atmaktadır.
6- Namaz kılan insan, Allah’a karşı fıtrat borcunu ödemiş; vazifesini ifa etmiş olmaktadır. Allah’a karşı vazifesini yapan insan ise, hayatta her işte başarılı, verimli, özverili ve çalışkan olur.
7- Namaz günahlara karşı tevbe ve istiğfar mânâsını da taşımaktadır. Çünkü namaz günahlarımızın bağışlanmasını ve hatalarımızın affını sağlamakta; böylece kalbimizin günah kirlerinden arınmasına ve mânevî temizliğe ulaşmamıza vesile olmaktadır.
8- Namaz vasıtasıyla insan, Allah’ın bir olduğunu tasdik etmiş, Allah’a boyun eğmiş, kendisini ve nefsini Allah’a teslim etmiş ve Allah’a tevekkül etmiş olmaktadır. Allah’a tevekkül eden ise hem dünyanın, hem de âhiret hayatının saadetini elde etmeyi hak etmiş demektir.
9- Namaz bizi âhiret hayatına hazırlar. Namazla dünyanın fenasından Allah’a sığınmış, ebedî âhiret yurdunu ve saadetini Cenâbı Hak’tan istemiş olmaktayız.
10- Namaz vasıtasıyla Cenâbı Hakk’a duâ ve münacatta bulunmuş, istenebileceklerin en güzelini, en büyüğünü, en âlâsını Yüce Rabbimizden istemiş olmaktayız. Rabb’imizden hem dünyada, hem de âhirette hasenat vermesini ve bizi mutlu kılmasını namaz kılmak sûretiyle isteyebilmekteyiz.
11- Namaz, imanın kalbimize yerleşmesine vesile olur. Bu mânâda namaz imanın gıdası, dinin direği ve mü’minin mi’racıdır. Mü’min, namaz kılmak sûretiyle Yüce Allahın katındaki derecelerini arttırmış ve mânevî makamlarda yükselmiş olmaktadır.
12- Sonsuz derece âciz, fakir, muhtaç ve zayıf olan insan, namaz vasıtasıyla Kâinatın Sahibine yönelmiş, her arzusunu dile getirmiş, Allah’ın kudretine, iradesine, rahmetine, mağfiretine sığınmış olmakta; böylece korktuklarından emin, umduklarına nâil olabilecek bir mâhiyet kazanmaktadır. Yani namaz insanı gereksiz endişelerden, yersiz korkulardan ve sonuçsuz elemlerden kurtarır; Yüce Rabb’ine dost yapar.
13- Namazın maddî temizliğe vesile oluşu unutulmamalıdır. Her namaz için abdest alan, haftada en az bir defa gusül abdesti alan mü’minler, hayatının diğer bölümlerinde de temizliğe bir ibadet niteliğinde önem verirler. Böylece sağlık ve sıhhat kazanırlar.
14- Günahlardan sakındığımız sürece namaz, bütün diğer dünyevî işlerimize ve mübah hareketlerimize ibadet niteliği kazandırır. Böylece bütün ömrümüz âhiret hesabına verimli geçmiş olur.
15- Namaz, hem bizim bütün ibadetlerimizin, hem de bütün mahlûkatın ibadetlerinin bir fihristesi hükmündedir.
Namaz kılmamak, imansızlıktan veya iman zayıflığından ileri gelir. İmanın kuvvetli olmasının alameti, dinimizin emirlerine severek, kolaylıkla uymaktır. Bedeni hasta olana bazı işleri yapmak güç geldiği gibi, kalbi ve ruhu hasta olana da ibadet etmek güç gelir.
Kalbi temizlemek için, iman edip, Allahü Teâlânın nimetlerine şükretmek gerekir. Kur’anı Kerimde mealen buyuruluyor ki :
(Allah’a iman edip, nimetlerine şükrederseniz, size niçin azap etsin?) [Nisa Suresi 147]
Allah’a şükretmek ise, Ona inanıp, emir ve yasaklarına riayet etmekle olur.
Münafıklar da namaz kılar mı?
Münafık, Müslüman görünen kâfir demektir. Kâfir namaz kılmaz, ama namaz kılıyor görünür. Münafıklarla ilgili hadis-i şerifler :
(Münafıklar Kur'anı öğrenirler ve Kur'anla ilim ehliyle mücadele ederler.) [Taberani]
(Münafıklar ikindi namazını akşama doğru kılarlar.) [Hakim]
(Münafıklarla bizim aramızdaki eman namazdır.) [Hakim]
(Yatsı ve sabah namazına münafık devam edemez.) [Hakim]
(Bizimle münafıklar arasındaki alamet, yatsı ve sabah namazlarına gelmektir. Münafıklar her zaman bunu yapamazlar.) [Said bin Mansur]
Beş vakit namaz kılmak, bazı kimselere neden güç geliyor? Namaz kılmak neden önemlidir?
Beş vakit namaz kılmak, kalbi hasta olanlara güç gelir. Çok namaz kılmakla kalbde Allah sevgisi hâsıl olur. Allah sevgisi zamanla kalbi doldurur. Saadetlerin en büyüğü, kalbe Allah sevgisini yerleştirmektir.
Haramla, mekruhla, malayani ile meşgul olanların, geçici olan dünya nimetlerine ve lezzetlerine kavuşmayı düşünenlerin kalblerinde Yüce Allahın sevgisi azalır, zamanla hiç kalmaz. İnsanı bu felaketten kurtaran en kuvvetli ilaç, namazı doğru kılmaktır. Bunun için, Allahü Teâlâ, sonsuz merhametinden dolayı, her gün bir vakit değil, beş vakit namaz kılmayı emretmiştir. Allahü Teâlânın bu emri, insanlara sıkıntı vermek için değil, onları kalb hastalığından kurtarmak içindir.
Alıştığı bir işi yapmayıp bırakanın o işteki kabiliyeti azaldığı gibi, Allahü Teâlâyı düşünmek ve Ona yapılan şükür azaldıkça, Ona giden yoldan uzaklaşılır. Hâlbuki her gün muntazam yapılan ibadet, Allahü Teâlânın doğru yolunda istikrarlı şekilde ilerlemek demektir.
Her Müslümanın, Allahü Teâlâyı çok hatırlaması, kalbine Allah sevgisini yerleştirmesi lazımdır. Kalb, Beytullah yani Allah’ın evidir. Bir eve sahibi sokulmazsa, eve de, sahibine de, düşmanlık edilmiş olur. Beş vakit namaz, insanı bu felaketten kurtarmaktadır. Dünya işlerine, dünyanın geçici zevklerine dalarak, Yüce Allah’ı unutan insana, namaz, Rabbini hatırlatmaktadır.
Namaz, farz olan bir ibadettir. Günde beş vakit olarak farz kılınmıştır. Akil ve baliğ olan her Müslüman namaz kılmak zorundadır. Namaz, dinin direğidir. Namaz için Peygamber ((s.a.v), gözümün nuru, demiştir. Allah c.c. Kur’anı Kerim’de namazı dosdoğru kılın, demiştir. Ayrıca, namazın kötülüklerden alıkoyduğuna dair ayetler de vardır.
Namaz, Müslümanlığın en önemli göstergesidir. Cemaatle namaz kılmak 27 derece daha sevaptır. Fakat ferdi olarak da kılınır. Cuma ve bayram namazları cemaatle kılınmak zorundadır. Namaz kılmadan, cennete giremeyiz. Namazı, takva sahibi olmak, cennete girmek ve Allah’ın rızasını kazanmak için kılarız. Kabul olan namazlar, kişileri kötülüklerden alıkoyan namazlardır. Bu nedenle namaz kılan kişinin kötülük yapması ya da düşünmesi mümkün değildir.
Namaz, belirli hareketler tekrarlanarak, dua ve sureler okunarak yerine getirilen bir ibadettir. Belirli vakitlerde yerine getirilir. Kur’anı Kerim’de : “…namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.” buyrulur. Kur’anı Kerimde namaz yerine salat kelimesi kullanılır. Salat, “dua etmek ve övmek” demek tir.
Namazda Yüce Allah’a dua etmek, onu övmek ve hatırlamak için kılınır. İnsan namazda Allah’ın huzurunda durup onunla iletişim kurduğu için Peygamberimiz (s.a.v) namazı, müminin miracı yani Yüce Allah ile buluşması olarak nitelendirmiştir. Kur’anı Kerimde : “…Bana kulluk et. Beni anmak için namaz kıl.” buyurulur.
Yüce Allah’ı her zaman anmamız ve ona kulluk etmemiz gerekir. Çünkü bizi, akıllı varlıklar olarak en güzel
şekilde yaratan odur. O, bize karşılaşacağımız zorlukların üstesinden gelebilmemiz için güç vermiştir. Yeryüzünü bizim yaşayabileceğimiz şekilde düzenlemiştir.
Bir müminin imanından sonra en çok dikkat etmesi gereken şey namazıdır. Çünkü namazı düzgün olmayanın ne dünyası ne de ahireti rahat olur.
Müslüman bir şahsiyetin ruh sağlığını koruyabilmesi, hayatını İslamiyete uygun yaşayabilmesi namazına verdiği değerle alakalıdır. Allahu Teala, bizlerden hayatımızın içine sıkıştırılmış bir namaz değil de namazımıza göre hayatımızı şekillendirdiğimiz bir namaz murad ediyor.
Gerek Kuranı Kerimde gerek de hadisi şeriflerle üzerinde önemle durulan namaz, öldükten sonra mahşer günü hesaba çekileceğimiz ilk ameldir. Öyle ki Abdullah bin Mes’ud (r.a.) rivayetlerine göre, Peygamber Efendimiz (s.a.v), bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor : “(Kıyamet gününde) kulun ilk önce hesaba çekileceği şey, namazdır…” (Nesâî, Muhârebe 2)
Beş vakit farz namazı eda etmemiz gerektiği gibi bu namazı kılarken yerine getirmemiz gereken bazı önemli hususlar vardır. Bunlardan birisi de namazı geciktirmeden yani vaktinde kılmaktır. İbn-i Mes’ud (r.a.) naklettiklerine göre, bir adam Efendimiz (SAV)’e : “Amellerin/ibadetlerin en faziletlisi hangisidir?” diye sordu. Peygamberimiz : “Vaktinde kılınan namazdır.” buyurdu. (Buhârî Tevhid 48)
NAMAZI GECİKTİRMEK GÜNAH MI? NAMAZI VAKTİNDE KILMANIN ÖNEMİ
Namazı vaktinde kılmak ise bizi intizam sahibi kılar. Müslüman bir kimse yapacağı her işi namazını hayatının merkezine koyarak ayarladığı için diğer işleri de planlıdır. Müslüman, planlı ve aktif olmak zorundadır. Zira işimiz vaktimizden çok. Bu düstur gereği her Müslüman işlerini önem sırasına koyarak halletmelidir. Unutulmamalıdır ki samimi ve içten bir şekilde namaz kılanın yaptığı dünyevi işler de ibadet hükmüne geçmektedir.
AYETİ KERİMEDE : ''... Şüphesiz ki namaz Allah'a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir'' (Bakara Suresi/45) buyurulur.
NAMAZIN HAYATIMIZDAKİ YERİ VE ÖNEMİ NEDİR? NAMAZ ŞUURU NEDİR? HUŞU İLE NAMAZ NASIL KILINIR?
Namazı huşu ile kılmak için ne yapılmalı? Namaz şuuru nedir?
Kundaktan başlayıp kefende biten yolculuğumuz çocukluk evresinde oyun, gençlik zamanında şehvet, yetişkinlikte gaflet, yaşlılıkta ise hasret ve pişmanlıkla geçer. Bu gafilane hayattan nefsimizi uyandırmak, her birimizin temel vazifesidir. İşte bunu gerçekleştirmek de namaz ile mümkündür. Bundan dolayı namaza, nefsi adam etmenin alıştırmasıdır diyebiliriz. Peki namazımız bizi nasıl adam eder? Okuduğumuz ayetlerin anlamını öğrenmeye çalışmak, bizi namaz esnasında söylediklerimizi düşünmeye teşvik eder.
Odaklanma hali, namazımızın makbul olması için önemli bir sebeptir. Namazın makbul olabilmesi ise Allah Azze ve Celle’nin huzuruna çıktığının bilincinde, tazimde bulunarak tam bir teslimiyet halinde olmaya bağlıdır.
Konuyla ilgili olarak bir hadisi şerifte şu ifade geçmektedir : ''Nice namaz kılanlar vardır ki, kıldıkları namazdan ellerine geçen sadece uykusuzluk ve zahmettir.'' (Süneni İbni Mace Sıyam 21)
Her Müslüman, hayatının sağlamasını vahiyle yapmalıdır. Okuduğumuz ayetlerin ne kadarını hayata geçirebiliyorsak namaz da bizi o kadar ihya eder, ruhumuzu o kadar doğrultur.
Bir kimse kendini ne kadar namaza teslim ederse zamanla ahlaki bozuklukları da düzelir. Allah Azze ve Celle, Ankebut suresinin 45. Ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor :
''(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.''
Namazı ikame etmek, ne dediğimizin ve ne yaptığımızın şuurunda, tadili erkanına uygun olarak dosdoğru kılmak demektir. İşte bu namaz bizim ahlaki bozukluklarımızı giderir. Ayrıca namazın en büyük zikir olduğu da buyurulmaktadır. Bu kavram çok geniş manalar ihtiva eder. Kısaca özetlemek gerekirse bize Allahu Teala’yı hatırlatan her şey zikirdir. Namaz, doğrudan ‘’Rabbimizle olan konuşma’’ olduğu için en büyük zikirdir. Her hatırlama, akabinde Yüce Allah ile birlikte olma şuuru kazandırır ve davranışlarımız da o bilinçle düzelmeye başlar.
Ayeti kerimede kainattaki her varlığın kendine mahsus zikirlerinin olduğu şu şekilde açıklanmaktadır
"Kainatta hiçbir şey yoktur ki hamd ile Allah'ı tesbih etmesin, Onu anmasın, Ona dua etmesin. Fakat siz onların bu tesbihlerini, zikirlerini, dualarını fark etmiyorsunuz." (İsra Suresi 17/44)
Namaz, tüm varlıkların ibadetini bünyesinde barındırır. Metafizik açıdan baktığımızda dağların dikey, hayvanların da yatay pozisyonda; bitkiler de kökleriyle besin aldıkları için onların da başları aşağı olarak, hal diliyle fiilen Allaha ibadette bulundukları söylenebilir. İşte namaz bu kadar önemli ve kapsamlı bir ibadettir. Namaz denilince akla sadece belli hareketlerle talim edilen bir ibadet gelmemeli zira bu ibadetin bir de görünmeyen batıni kısmı vardır.
Günde 5 vakit namaz ile Allah Azze ve Celle ile diyalog halinde oluruz. Onunla birliktelik insanı diri kılar. Hay sıfatı olan Yüce Rabbimiz ile münasebetimiz, bizimde dünya hengameleriyle kararmış nefsine köle olmuş ölü kalplerimizi diriltir. Allaha kul olan kimse namazıyla tanınır.
Çünkü bizi kafirlerden ayıran en belirgin vasıf ‘’namaz’’dır. Dünya ve ahirette kurtuluşumuza sebep olacak olan şey, Yüce Allah’ın rahmeti sayesinde kıldığımız namazlarladır. Günümüz insanlarının namaz şuurunu kazanmaması en büyük eksikliğidir.
İbadetle ortaya çıkan bir netice var : "İnsanın takva mertebesine erişmesi." İnsan o ibadetle "takva mertebesine", yani Yüce Allah'tan korkma, yasaklarından sakınma, haram kıldıklarından kaçınma makamına eriyor. Demek oluyor ki, ibadetin faydası insana ait.
Bu makama ermeyenler ömürlerini günahla, isyanla ve şirkle, küfranla geçirirler. Bunlar ise insanı cehenneme götürür.
Demek ki takva mertebesi, cehennemden ve ona götüren her türlü kötülükten olanca gücüyle kaçınma makamıdır. Cehennemden kaçınma ise insanı Cennete götürür. Cennete muhtaç olan ise biziz. Oradaki sonsuz nimetlerden biz istifade edeceğiz.
İhlâs sûresi, Yüce Allah'ın "Samed" olduğunu bize ders verir. Samed, yâni "Her şey Ona muhtaç; O ise hiçbir şeye muhtaç değil."
Ana rahminde bize ayaklar takıldı, burada yürüyelim diye. Mide takıldı, gıdalarla beslenelim diye. Göz takıldı, eşyayı görelim diye. Bütün bunlara muhtaç olan biziz. Allah'ın c.c. bize böyle ihsanlarda bulunmaya ne ihtiyacı olabilir? Eğer bütün bu ikramlara karşı şükür vazifemizi ibadetle yerine getirirsek, şükredenler diyarı olan Cennete gideceğiz. Orada maddî ve manevî nimetleri en ileri seviyede yine biz tadacağız. Öyle ki bu dünyadaki nimetler onlara göre gölge makamında kalacak.
Demek ki biz her iki âlemde de muhtaç, her iki âlemde de tüketiciyiz. Yüce Allah'ın bizi cennet nimetlerinden faydalandırmaya ne ihtiyacı olabilir ki böyle bir soru sorulabilsin!
Meselenin bir diğer yönü :
Namaz, insanın yüksek ruhunu geliştiren, istidatlarını inkişaf ettiren fikirlerini intizam altına alan bir ibadettir.
Bozulmamış her akıl şüphesiz kabul eder ki, insan ruhunun inkişafı, terakkisi insanın kendisi içindir. Zira, insan böylece, yarın varacağı Cennetten daha fazla istifade edebilecektir. Cennet bir yönüyle dünyaya benziyor. Bu dünyaya ağaçlar da gelmişler, hayvanlar da, insanlar da. Hepsi bu âlemden faydalanıyorlar; ama her birisi kendi istidadı, kabiliyeti miktarınca. Demek ki dünyaya gelmekle iş bitmiyor. Ondan tam istifade etmenin yolu bu âleme yüksek kabiliyetlerle, ulvî duygularla adım atabilmekte. Her insanın da bu âlemden istifadesi eşit değil. Mümin kullar Cennete Yüce Allah'ın lütfuyla girecekler. Ondaki nimetlerden faydalanma dereceleri ise ibadetleri ve ihlâsları nispetinde olacak.
İbadetin bu terakki ettirici yönü yanında bir de tedavi edici tarafı vardır :
İnsan, mide bulandıran mekruhtan, zehirleyen harama kadar her türlü günahtan ancak namaz ve diğer ibadetleri sayesinde uzak durabiliyor. Böyle bir Rabbanî tedavi ile kalbini, ruhunu ve bütün duygularını hatadan, yanlıştan kurtarabiliyor.
Yüce Allah'ımız bizi hiç yoktan var etti. Taş olabilirdik, ağaç veya hayvan olabilirdik. Hattâ bir canavar da olabilirdik. Fakat insan olarak yaratıldık. Bunun yanında Hristiyan, Yahudi veya budist de olabilirdik. Ama Müslüman olduk.
Bu nimetler ilk anda aklımıza gelmeyebiliyor. Daha bunlar gibi düşünemediğimiz o kadar nimetler var ki, saymakla bitmez. Bize bir kalem hediye edene teşekkür ediyoruz, bir kitap verene minnet duyuyoruz. Çünkü bunu insanlığın ve nezaketin gereği olarak yapıyoruz. Ya bize bu kadar nimetleri verene teşekkür etmek, minnet duymak gerekmez mi?
İşte NAMAZ en büyük şükür, en açık teşekkürdür. Namaza bütün vücudumuzla katılıyoruz. Elimiz, ayağımız, gözümüz, dilimiz, başımız; aklımız, kalbimiz, hayalimiz bütün duygularımızla...Böylece bütün bu organ ve duygularımızla Yüce RABB'imize şükrümüzü iletmiş oluyoruz.
Namaz kılmayan insan böyle bir teşekkürü bile yapmıyor. Milyarlar verse elde edemeyeceği nimetlere sahip olmanın değerini fark edemiyor. Allah göstermesin, gözümüzün birisini kaybetsek, dünyanın parasını harcasak yerine aynısını koyabilir miyiz? Bir kaza sonunda dilimizi kaybetsek, fakat bütün dünyanın yarısını versek bir dil bulabilir miyiz?
İnsan olarak her şeye sahip olmak istiyoruz. Dünyada ne varsa bizde de aynısının bulunmasını arzu ediyoruz. İhtiyaçlarımız o kadar çok ki...Sadece bu dünya ile de yetinmiyoruz. Sonsuz bir hayat istiyoruz, Cenneti istiyoruz, Peygamberimizle (s.a.v) birlikte olmayı diliyoruz.
Bunları elde etmeye gücümüz yetmeyeceğine göre kimden isteyeceğiz? Her halde bu dünyayı, yıldızlan, gökleri ve âhireti var edenden isteyeceğiz. Onu istemenin de yolu Yüce Allah'ı kendimizi sevdirmekle olur. Kendimizi Allah'a sevdirmenin en iyi yolu da Onun huzurunda namazda her gün beş defa eğilmek, secdeye varmakladır.
Böylece namaz kılmakla Rabbimizin huzuruna çıkmış oluyoruz. İçimize sevinç doluyor, neşe doluyor ve mutluluk doluyor. Kendimizi uçacakmış gibi hissediyoruz; tatlı bir heyecan duyuyoruz. Nasıl heyecan duymayız ki? Bir müdürün, bir valinin, bir bakanın karşısına çıkınca kendimizde nasıl bir sevinç ve heyecan hissediyoruz. Oysa namazda müdürün de, valinin de, bakanın da; hattâ bütün kâinatın Yaratıcısının huzuruna çıkıyoruz. Böyle bir mutluluğu kaçırmak ister miyiz hiç?
Acıkınca yemek yiyoruz, susayınca su içiyoruz, uykumuz gelince uyuyoruz. Böylece o ihtiyaçları gideriyoruz. Ama insan sadece ağız ve mideden ibaret değil ki...Aklımız var düşünüyoruz, kalbimiz var duygular taşıyoruz, ruhumuz var, sonsuz bir hayatı istiyoruz. Aklımızın, kalbimizin, ruhumuzun ihtiyaçlarını nelerle karşılayacağız; hangi gıda vererek bu latifelerimizi doyuracağız? İşte aklımızın gıdası, kalbimizin ihtiyacı, ruhumuzun rahatı ancak el bağlayıp namaza durmakla temin edilmiş olur.
Namaz kılmakla hem maddeten hem de manen temizlenmiş oluyoruz. Abdest almakla maddi temizliği yapıyoruz; namaza durmakla da günah ve hatalarımızın kirlerinden arınıyoruz.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) ile sahabiler arasında geçen şu kısa konuşma bu meseleyi çok güzel bir şekilde açıklıyor :
Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir gün sahabilere sordu :
"Ne dersiniz? Birinizin kapısı önünde bir ırmak bulunsa, o kimse o ırmakta günde beş defa yıkansa, vücudunda kirden iz kalır mı?"
Sahabiler cevap verdiler :
"Hiçbir kir kalmaz, yâ ResulAllah." O zaman Peygamberimiz şöyle buyurdu :
"İşte beş vakit namaz da buna benzer. Allah, namaz sayesinde günahları siler, temizler."
Namazdaki asıl temizlik manevî olanıdır. Ruhumuzun ve kalbimizin sık sık temizlenmesine ihtiyaç vardır. Çünkü el, ayak gibi organlarımız nasıl çeşitli sebeplerle kire, toza, toprağa bulanıyorsa, insanlık icabı işlediğimiz çeşitli günah ve kusurlar sebebiyle, ruhumuz da manevî kirlere bulanmaktadır. Ama insan ruhunu ve kalbini tutup suya sokamaz. Onun da kendine göre bir yıkama usulü vardır. Bunun yıkanması namazla olur.
Namaz kılmaya alışmamış olan kimseler, bu ezikliği hafifletecek sebepler ararlar. Namaz kılanlarda gördüğü kusurları büyüterek onların da kendisi gibi kusurlu olduklarını, dolayısıyla aralarında pek büyük bir fark olmadığını düşünmeye başlarlar. Kendi kusurunu küçültür, namaz kılanın küçücük bir kusurunu büyütür, hatta "Kalbim temiz!" gibi bahanelerle kendisinin daha üstün durumda olduğunu dahi iddia etmeye başlar.
Aslında insan olarak hiç kimse kusur ve günahlardan arınmış değildir. İbadetlerinde devamlı olan kimsenin bile kendisine göre bazı kusurları olacaktır. Ne var ki işledikleri kötülükler bakımından insanlar arasında bir karşılaştırma yapılsa, namaz kılanların bu konuda daha geride kaldığı görülür.
Evet, sigara içmeyenlerde akciğer kanseri görülür; ama içen kimselerin bu hastalığa yakalanma ihtimali daha fazladır. Bunun gibi her gün beş defa Yüce Rabbini hatırlayarak O'nun huzuruna çıkan bir kimsenin kötülük yapma ihtimali ile Rabbini ancak başı derde düştüğü zaman hatırlayan bir kimsenin kötülük işleme ihtimali arasında büyük bir fark olacaktır.
Ayrıca namaz insanı kötülüklerden alıkoyar. Bu husus Kur'ânı Kerim'de şöyle anlatılıyor :
"Sana vahyedilen kitabı oku. Namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz çirkin işlerden ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek elbette en büyük ibadettir. Ne yaparsanız Allah hakkıyla bilendir." (Ankebut Suresi 29/45)
Huzur veren bir namaz nasıl olmalıdır?
1- Bilinçli ve şuurla Olmalıdır :
Düşünülmeden ve akıl etmeden, körü körüne yapılan ibadetlerin sevap ve değeri yoktur.
Yani, insan namaz kılarken, yüce Allah'a ihlâsla yönelmeli, ibadetinin, zikir ve dualarının, manasını ve kimin karşısında durup neler söylemekte olduğunu iyice bilmelidir.
Peygamber efendimiz (Ona ve Ehlibeyt'ine selâm olsun) şöyle buyuruyor :
"Dikkatli ve bilinçle kılınan iki rekât namaz, gaflet içerisinde ibadetle geçen bütün bir geceden daha iyidir."
2- Aşk ve Muhabbetle Olmalıdır :
Tembellik, hâlsizlik ve uyuşuklukla kılınan namazın, insan üzerinde tesiri olmaz.
Namaz kılan kimsenin gönlünde, Yüce Allah'ın muhabbet ve sevgisinin yer etmiş olması, ona bunca nimetleri bahşeden Yüce Allah'a aşk ve iştiyakla yönelip namazını kılması gerekir. Namazını, şefkat ve rahmetiyle, ona bu kadar nimetleri veren yaratıcısına şükrederek, sevinç, muhabbet ve iştiyakla eda etmelidir.
Allah Resulü (s.a.v), namazı gözünün nuru olarak nitelendirmekte ve : "Ezanın sesini duyup da ilgisiz kalan bir kimse, kendisine yazık etmiştir" buyurmaktadır.
İbadet ve namaza olan ilgi ve iştiyak öyle şiddetli olmalıdır ki, namaza davet anlamında ezanın sesini işitmekle her işten el çekip, kâinatın yaratıcısının huzurunda namaza durmak için acele etmelidir.
3- İhlâs ve Samimiyetle Olmalıdır :
Kur'anı Kerim'in emriyle din ve dinle ilgili işlerde ihlâs olmalıdır, niyet ve hedef, sadece ve sadece Yüce Allah'ın rızası olmalı, başka hedef ve gayeler onlara karışmamalıdır.
"Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a halis kılarak, Allah'ı birleyenler olarak O'na kulluk etmeleri emredilmişti..." (Beyyine Sûresi 5)
Riya ve gösteriş, bir çeşit şirktir. Yapılan bir işte riyakârlık olursa, o işin hiç bir değeri kalmaz. Yüce Allah da, kendisinin rızası dışında, gösteriş ve halkı aldatmak için kılınan namazı kabul etmez, ona sevap da vermez.
İhlâs ve samimiyetle yapılmayan ibadet, cansız bedenden farksızdır. Namazın ruhu, ondaki ihlâs ve samimiyettir.
4- Huşu ve Korkuyla Birlikte Olmalıdır :
Bazıları namazda çok dalgındırlar, elleri, başları ve elbiseleriyle oynarlar, o tarafa, bu tarafa, şuna buna bakarlar. Hem namaz kılarlar, hem de etraftaki konuşmalara kulak asarlar.
Bunlarda bedenî sükûnet ve kalp dikkati olmaz. Bütün saydığımız bu hasletler kişilerin namazlarında tevazu ve huşunun (Allah korkusunun) olmadığının nişaneleridir.
Namazda huşu içerisinde olmak; namaz kılanın, kalbi Yüce Allah'la ve yönelişi sadece yaratıcısına olmalıdır; bedenî huzur ve ruhî itminanı olmalı, gerçekten de her şahsiyetten ve her makamdan daha yüce, her güçlüden daha güçlü olan yüce Allah'ın huzurunda olduğunu, içten hissetmelidir.
Bir hadisi şerifte : "Allah'a sanki O'nu görüyormuşsunuz gibi ibadet edin" buyurulmaktadır.
Eğer bu hâl ve durum üzerinde bulunabilirsek, Yüce Allah'ın, "gerçek müminler" olarak vasıflandırdığı merhaleye ulaşabiliriz. Bunların sıfatlarından birisini yüce Allah şöyle açıklıyor :
"O müminler ki namazlarında huşu içerisindedirler." (Mü'minun Suresi 2)
Yüce Allah'ın beğendiği bu vasıflardaki namazla; peygamberlerin, pak ve üstün İnsanlar'ın namazlarıyla kendi namazını karşılaştıran bir insan, kendisinden ve de kıldığı namaz dan utanç duyar.
Keşke Yüce Allah'ın beğenip kabul edeceği namazı kılmaya muvaffak olabilseydik! Allah, böyle bir namaza pek büyük sevap ve mükâfat verir...
Namazı devamlı ve de düzgün bir şekilde kılmak gerekir. Çünkü namaz konusunda gevşeklik, önem vermeme ve de bazen kılıp bazen kılmama büyük bir günahtır.
Akıllı insan ibadet vaktinde sadece o anı düşünür. Ücreti çok büyük, külfeti pek az, hoş güzel ve ulvi bir ibadet olan namazını kılar. O takdirde şeytanın vesvesesi ve nefsin tembelliği bir anda sönüverip tatlı bir gayrete dönüşür.
İnsanoğlunun en önemli ve birinci görevi Yaratıcısı olan Yüce Allah’a iman etmesidir. İman eden Mümin ve Müslüman olur. Mümin ve Müslüman olan kimsenin en önemli görevi ise iman ettiği Rabbinin emirlerine teslim olarak Ona ibadet etmesidir.
Tüm ibadetlerin özü, sentezi ve en büyüğü ise şüphesizki beş vakit namazdır.
Rabbimiz sebep ve hikmetsiz hiçbir şeyi emretmemiştir.
Namaz kılmanın faziletleri ile ilgili çok sayıda hadisi şerif olduğu gibi ayetler de mevcuttur : “Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekatı verenlerin mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır. “ (Bakara Suresi 277. Ayet)
Namaz kılmanın mükafatını, namazdan bahseden ayetleri ve hadisleri okuyarak bizler için ne denli kıymetli ve değerli ibadet olduğunu idrak edebilmemiz mümkün.
NAMAZ KILMAK İSTİYORUM AMA ÜŞENİYORUM' DİYORSANIZ...
Anlık dahi olsa kalbinize yerleşmiş bir namaza başlama isteği varsa her şeyden önce aklınızdan çıkarmamanız gereken ilk şey, bu süreç esnasında şeytanın sizi kolay kolay bırakmayacağıdır. Özellikle de namazda en kıymetli anlardan biri olan secdeye durmayı göz önünde bulundurduğumuzda, Allah (c.c)'ın meleklerine ilk peygamber olan Hz. Adem (a.s)'a secde etmeleri gerektiğini buyurduğunu hatırlamak gerekir. Şeytan da bunu kendine kibir ve gurur yaparak secde etmekten sakınmıştı. Kuranı Kerimde ise bu durum şu şekilde geçmektedir : “Meleklere ‘Âdeme secde edin!’ demiştik. İblis hariç hepsi hemen secde etti.”(Kehf Suresi 18/50)
Namazı terk etmemiz için elinden geleni yapacak olan şeytanın vesveselerine karşı kendimizi dualarla korumalı ve namazı kılmamak için bahanelere sığınmamalıyız.
Yüce kitabımız olan Kuranı Kerim'de geçen Peygamber dualarından birisi de Hz. İbrahim (a.s)'ın duasıdır. Bizlerde samimi ve içten bir şekilde dua ederek Yüce Allah'tan devamlı namaz kılma isteği ve şuurunu kalbimizden eksik etmemesini isteyebiliriz. Peki Hz. İbrahim bunun için nasıl dua etmiştir?
''Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle. Ey Rabbimiz! Duamı kabul et!'' şeklinde dua etmiştir.
İnsanı yalnızlık duygusundan kurtarmaya yarayan namazda her tekbir aldığımızda dünyayı ve dünyanın içinde olanları arkasında bırakma düşüncesi bile maneviyatımızı tamamıyla değiştirebilir.
Kuranı Kerimde geçen diğer namaz ayetleri :
“Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.” Nisâ Suresi 103. Ayet
“Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı dosdoğru kılanlar, şüphesiz Biz salih olanların ecrini kaybetmeyiz.” Araf Suresi 170. Ayet
“Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O’nun elçisi, rüku ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü’minlerdir.” Maide Suresi 55. Ayet
Ölüm ve bayılma gibi ciddi durumların haricinde kesinlikle mazereti olmayan diğer basit gerekçelerden dolayı namazı tek edemez. İster yolculukta ister yoğun iş anında ister de savaşta olsun muhakkak kılınması gereken namazda bile kaçırılması istisnai olamayan durumlarda unuttum, vaktim yok, kılacak yerim yok, gencim, kılmasını bilmiyorum gibi çeşitli bahanelere sığınılmamalıdır. Çünkü insan bir tek kendini kandırabilir bu durumlarda. Namazı terk etmek demek, hayal bile edemeyeceğiniz cehennem azabının şiddetini yok saymak demektir. Namaz hiçbir durumda aksatılmamalıdır. Namaza yeni başlanmış olsa bile düzenli şekilde beş vakit namaz kılmaya dikkat edilmelidir.
Nasılsa bir gün illaki vakit kaçırırım düşüncesi ile bir türlü namaza başlayamamak da şeytanın fitne ve vesvesesinden başka bir şey değildir, bu tür tuzaklara düşmemek gerekir!
NAMAZLARIMIZI HUŞU İLE KILMAK...
Ecri ve sevabı itibari ile günde 5 vakit eda etmemiz gereken namazda acele etmemek ve olabildiğince huşu içerisinde kılmak önemlidir. Namazlarımızı huşu içerisinde kılmamız gerektiğini bizlere tavsiye eden Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in dışında Kuranı Kerim'de de namazda huşunun önemine vurgu yapılmaktadır. Müminûn suresinin ilk ayetlerinde kurtuluşa eren Müslümanların müjdesinden bahsedilmektedir.
“Müminler kurtuluşa ermişlerdir. Onlar namazlarını huşu içerisinde kılarlar.” (Müminûn Suresi 23/1-2)
“Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da usulüne uygun şekilde kıl. Çünkü bu şekilde kılınan namaz insanı her türlü fenalık ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebût Suresi 29/45)
Yüce Rabbimiz c.c. bizleri bu bilinçte namazlarını vaktinde ve düzenli şekilde kılmaya muvaffak eylesin inşaÂLLAH..
Amiin
Selam ve dua ile..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder