HİSSE
Şükür herkes için lazım olan bir şeydir. Çünkü herkesin üzerinde sayısız nimet vardır. Nitekim Yüce Allah celle celâlüh şöyle buyurmuştur:
"Eğer Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız." (İbrahim Sûresi, 34)
İnsanın üzerindeki en büyük nimet, iman nimetidir. Allah muhafaza eğer insanın imanı olmasa ve bütün dünya onun olsa, hiçbir işine yaramayacaktı. Çünkü bununla geçici dünya hayatını kurtarmakla kalıp ahiretine eli boş gidecekti. İnsan iman nimeti için başını secdeden kaldırmasa yine de yeterli değildir. Çok şükretmek lazımdır.
Rasûlüllah'a sallallâhu aleyhi vesellem ümmet olmak da imandan sonraki en büyük nimettir. Nitekim bütün peygamberler, O'na ümmet olmak için dua etmiş fakat sadece İsa 'aleyhi's-selâm'ın duası kabul olmuştur.
Nimetleri düşünürken, günümüz şartlarının insana sağladığı kolaylıkları da göz önünde bulundurmak lazımdır. Buna en küçük örnek toplu taşıma araçları verilebilir.
Şükür; eldeki nimetin bağı, gelecek olan nimetin avıdır. Şükür; eldeki nimetin yok olmasına engel olduğu gibi artmasına da vesiledir. Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:
"Eğer şükrederseniz elbette size nimetimi arttırırım." (İbrahim Sûresi, 7) Şükrün kısımları vardın
Diliyle şükretmek mütevazı bir şekilde mazhar olduğu nimeti itiraf etmektir.
Bedenin ve organların şükrü vefakar olmak ve hizmet etmektir.
Kalbin şükrü ise saygı ve ihtiramı muhafaza etmek suretiyle şehâdet yaygısının üzerinde kulluk etmektir.
Denilmiştir ki:
"Gözlerin şükrü, arkadaşlarında gördüğün kusurları görmezden gelmektir; kulakların şükrü arkadaşlarından duyduğun kusurlu sözleri duymazdan gelmektir."
Sözün özü, şükür, verdiği nimetler sebebiyle Allah'a isyan etmemektir.
Denilir ki:
"Bir şükür var ki âlim olanlara aittir ve bu onların sözlerine yansır. Bir şükür var ki âbid olanlara aittir, bu da onların fiillerinden bir türdür. Bir şükür de var ki arif kullara aittir. Bu da her hallerinde onun için istikamet üzere olmakla ve içinde bulundukları her türlü nimetin ve kendilerinden zahir olan her türlü taat, ubudiyet ve zikrin Allah'ın muvaffak ve mazhar kılması ile olduğunu itiraf etmekle; kendi güç, kuvvet ve iradelerinden büsbütün sıyrılıp fena mertebesine erişmekle; kendi acizliklerini, eksikliklerini ve bilgisizliklerini itiraf etmekle ve her hallerinde Allah'a karşı boyun eğmekle olur."
Ebubekir el-Verrâk (rh.a.) şöyle demiştir:
"Nimete şükretmek, minneti görmek, saygı ve ihtiramı korumaktır." Denilmiştir ki:
"Nimete şükretmek, nimetler içinde olan nefsini davetsiz misafir olarak görebilmektir."
Ebû Osman el-Mâzinî (rh.a.) şöyle demiştir: "Şükür, kişinin şükretmekten aciz olduğunu idrak edebilmesidir."
Her nimet bir davettir
Nimeti fark etmeyince onu vereni de hatırlamıyorsunuz. Nimeti vereni gözetmemek, o nimetin niçin verildiğini düşünmeyi de engelliyor ve nihayet Allah'ın bahşettiği nimetleri O'nun rızası hilafına kullanıp nankörlüğün en kötüsüne düşebiliyor insan. Halbuki Cenab-ı Hakkın ihsan ettiği her nimet bizi hakka ve hayra davettir. O davete icabet şükürle olur. Bu anlamda şükür, kulun nail olduğu nimetleri Allah'ın istediği şekilde kullanıp O'na yönelmesi, bütün yeteneklerini, bütün imkânlarını Allah'ın rızasını kazanmak için seferber etmesidir. Dolayısıyla farzları yerine getirmek, ibadetleri aksatmamak, Sünnet'e uymak, haramlardan ve mekruhlardan kaçınmak, günahları terk etmek şükürdür. Yahut dil ile "Allah'a şükürler olsun" deyip, "Elhamdülillah" deyip günah işlemeye devam etmek, haramlardan sakınmamak şükür değildir.
Ruhul Beyan Tefsiri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder