27 Ekim 2020 Salı

🌷SARI KANTARON YAĞI🌹 Sarı kantaron yağı Osmanlı'da hastanelerde bulunurdu. Özellikle savaşlarda yanık yara ve kesik gibi durumlarda çok etkili kullanılırdı İyi bir kantaron yağı yanık acısını hemen alır ve yanık izi bırakmaz Yara ve kesiklerin daha hızlı iyileşmesini sağlar mikrop kapmasını ve enfeksiyon oluşumunu engeller. Cilt hastalıklarında kaşıntılı alerjik durumlarda rahatlıkla kullanılabilir. Göze damlatılırsa gözü temizler ve göz hastalıklarında etkilidir. Kulağa damlatılırsa kulağı ve beyni temizler, kulak hastalıklarına iyi gelir. Burundan damlatılırsa Beyin Bademcik geniz ve boğazı temizler. Göbek bağırsak ilişkisi çok önemlidir. Göbeğe sürüldüğünde bağırsak ve mide üzerinde iyileşyirici etkisi olur ayrıca göbek çok önemli bir enerji noktasıdır. Bu sebeple göbeğe sarı kantaron yağı sürmek çok etkilidir. Basurda pamuk sarı kantaron yağı na batırılarak makat üzerine bırakılır Basur ağrılarına dindirir. Basur tedavisinde tamamlayıcı etki gösterir. Bıngıldak ve ense çukuruna kantaron yağı sürüp kulak ve burundan damlatıldığında beyni temizler. Depresyon ve nörolojik hastalıklarda çok etkilidir Sabah akşam bir yemek kaşığı sarı kantaron yağı içildiğinde ağız, mide ve bağırsak yaralarını temizler vücuttaki toksinleri atar ilk evredeki mide ve bağırsak kanserlerinde bile çok etkilidir. Sakinleştirici etkisi vardır. Ayaklar karbonatlı suda bekletildikten hemen sonra Ayak altından ve topuğa sürülen sarı kantaron yağı hızlı bir şekilde emilerek toksinlerin atılmasını sağlar ve müthiş bir vücut detoksu yapmış olursunuz.

 








NAZAR HAKTIR
Münafıkın Gözü olmasaydı :
Bir gün öğle nemâzından sonra, Cebrâîl aleyhisselâm yetmişbin melek ile gelerek, En'âm sûresini getirdi. Resûlullah hazretleri o gece bütün Eshâb-ı kirâmı Âişe 'radıyallahü teâlâ anhâ' hazretlerinin evinde topladı. Kandil yakıp, Sûre-i En'âmı okudular. Kandil ışıksız oldu. Resûlullah hazretleri Ebû Bekr hazretlerine buyurdular ki, - Yâ Ebâ Bekr, kandili ışıklandır. Bir sâat sonra yine karardı.
Hazret-i Resûl-i ekrem yine buyurdu. - Yâ Ebâ Bekr, kandilin ışığını çoğalt..
Hazret-i Ebû Bekr, kandili ışığını çoğaltmak için kalkdı. Bakdı ki kandilin yağı tükenmiş. Dedi ki, - Yâ Resûlallah! Kandilde yağ kalmamış. Bu gece yağ almak imkânımız da yokdur. Kandil bize lâzımdır, kelâm-ı Rabbilâlemîni okuyalım. Hazret-i Resûlullah buyurdular ki, - Bir mikdâr kendi ağzının tükrüğünden kandile damlat. Âişe-i Sıddika hazretleri buyurur ki,
- Babam bir mikdâr ağzının suyunu, Resûlullah hazretlerinin emr-i şerîfi ile kandile damlatdı. Kandilin ışığı çoğaldı. Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinin emr ve fermânı ile şiddetli bir ışık oldu ki, Eshâb-ı kirâmın gözlerini kamaşdırdı. Server-i âlem 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretleri buyurdu ki: - Bu kandili söndürmeyiniz!
Kırk gün kırk gece o kandil, Âişe-i Sıddîka hazretlerinin evinde yandı.
Bir münâfık hazret-i Âişenin evine geldi. O kandili gördü.
- Ne acâib kandil, kırkgün kırk gecedir sönmez, dedi.
O sâatde o kandil söndü. Cebrâîl aleyhisselâm geldi ve dedi:
- Yâ Muhammed! Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri buyurur:
"Ben çeşm-i bed [fenâ bakışlı] kullar da yaratdım. Eğer o münâfıkın gözü olmasaydı, kıyâmete kadar o kandil; Ebû Bekrin 'radıyallahü teâlâ anh' ağzının suyunun bereketi ile sönmez idi." .... Kaynak: Menakıb-i Çihar Yar-i Güzin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder